Bugün iş yerimde bir arkadaşın cenazesi vardı. Ben de iş yerinde kendi müdürlüğümüzde nöbetçiydim. Aslında vefat eden arkadaşı hiç tanımıyorum, iş yerinde yaklaşık olarak 1200 kişi çalışıyor. Herkesi tanımak mümkün değil. Ama muhakkak bir ara rastlaşmış veya belki birbirimize iş göndermiş olduğumuz tahmin ediyorum.
Yani bir şekilde birbirimize hakkımız geçmiştir düşüncesindeyim. Cenaze için yaklaşık 2 saat kadar önce hoparlörden duyuru yaptılar. Vefat eden arkadaşımızın cenazesi öğle namazına müteakip evine yakın bir camiden kaldırılmasıyla alakalı.
Daha önce duymamış olanların haberi oldu, duyanlarda hemen kısık seslerle kendi aralarında konuşmaya başladılar. Bir takım kelimeler insanların ağızlarından dökülmeye başladı. Ay yazık acaba neden öldü, tüh ya acaba hangi birimdeydi, gibi kimisi de yarım yamalak Allah rahmet eylesin dedi.
Taaki ne zaman müdür bey odasından çıkıp, “evet arkadaşlar cenaze namazına kimler gidecek,” diye soruncaya kadar… Kimse de bir telaş oluşmamıştı. Ben gitmek istedim, “müdür bey izin verirseniz ben gitmek istiyorum, belki hakkım geçmiştir, helalleşmek isterim,” dedim. Müdür de “tamam bizim birimden sen git,” dedi. Hemen gittim, hem öğle namazı için, hemde cenaze namazı için abdestimi alıp tekrar yerime geçtim.
Bir müddet sonra iş yerimizin CEO’sun dan haber geldi. O da katılacakmış cenaze namazına. Akabinde müdür bey de gideceğini bildirdi. Müdüründe gideceğini duyunca ikişer üçer kişilik gruplar halinde müdürün odasına girip çıkanlar çoğaldı. Cenazeye katılma isteği nedense birden bire herkesi sardı. İçlerinde çok iyi tanıdıklarım vardı,
Kendi çok yakın akrabaları vefat ettiği halde cenazesine gitmeyen. İster istemez konuşmalardan duyduklarım, beni çok yaralamıştı, “ya bak şu birimin müdürü de gidiyormuş” veya “cenazeden sonra biraz oyalanırız, oradaki pastanede bir çay içeriz,” diyenler vardı. İçimi bir hüzün kaplamıştı ki, yanıma iki arkadaş yanaştı ve sessizce “sana bir şey soracağız, sen bu işleri iyi bilirsin,” dediler. “Hayırdır dedim” ve bana “yav bu cenaze namazı nasıl kılınıyor şimdi orda rezil olmayalım,” dediler.
Aslında beynimden vurulmuşa dönmüştüm, çünkü bana bu soruyu soran adamlar ortalama 40-45 yaşlarında ki kişilerdi. Bir süre sonra bay-bayan bütün arkadaşlar cenaze namazına gitmek için sanki yarışır olmuştu.
Sonunda müdür bey diğer müdürlerle birlikte giyinip hazırlandı ve beraberce biraz da olsa erkenden çıktılar. Hemen birim müdürlerinin yanına yanaşanlar oldu. Ardından diğer arkadaşlar çıkmaya başladı. Hemen hemen bütün birimlerden çok sayıda kişi cenazeye gidiyordu. Vakit yaklaşınca bende gitmek için yerimden kalktığım sırada müdür bey telefonla cebimden aradı ve birimde kaç kişi kaldığını sordu. Bende “yok müdürüm sizle beraber bir çoğu çıktı diğerleri de sizin ardınızdan çıktı zaten, bir ben varım,” dedim. “O zaman sen gelme müdürlükte nöbetçi olarak, sen kal,” dedi.
“İyi de müdürüm, zaten öğle saati, ben mesai başlamadan yerime dönerim,” dediysem de “yok sen gelme,” diye bir talimat verdi. Peki diyebilmek zorunda kaldım. Mesai başladıktan yani muhtemelen cenaze namazından sonra defin işlemleri bile gerçekleştikten 2 saat sonra birer ikişer, gülüşe gülüşe mesai arkadaşlarım yerlerine gelmeye başladı.
Görevlerini yerlerine getirmiş, cenaze namazlarını kılmış, haklarını helal edip ailesine baş sağlığı dilemiş olmalılar dedim. Akşam eve giderken ben bugün ölürsem ne olur acaba diye düşünüyordum.
Eve girdim sessiz sakin köşeme oturdum. Hanım bana “ne oldu çok mu sıkıntılı bir gün geçirdin,” diye yanıma yanaşıp sordu. Ona dönüp baktım ve “hanım eğer ben ölürsem kimseye haber etmeden beni defnedin, olan cami cemaati bana yeter,” dedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.