Meşhur bir ressam, günün birinde dünyanın en güzel resmini yapmaya karar verdi. Bunun için dünya da en güzel şeyin ne olabileceğine dair bilgi toplamak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. Ağaçlık bir yolda giderken, beli bükülmüş yaşlı bir adamın yol kenarına oturmuş olduğunu gördü.
Yanına giderek ona dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu sordu. İhtiyar hiç tereddüt etmeden: – “İmandır” dedi. Sonra, bir kasabadan geçerken, bir mabedin kapısı önünde toplanmış bir düğün kalabalığına rast geldi. Kalabalığın arasına girerek genç geline: – “Dünyanın en güzel şeyi nedir sizce?” diye sordu. Gelin, damadın gözlerinin içine bakarak: – “Dünyanın en güzel şeyi olsa olsa aşktır!” dedi. Ressam yoluna devam etti. Tozlu bir yolda giderken cepheden gelen yorgun bir askere denk geldi. Aynı soruyu ona da sordu. Asker: –
“Dünyada en güzel şey barıştır!” dedi. – “Ressam kendi kendine eğer bu dünyanın en güzel şeyleri iman, aşk ve barışsa ben bunların resmini nasıl yapabilirim ki? Diye düşünmeye başladı. O düşünceyle evine döndü. Evinin kapısından içeri girdiğinde ise dünyanın en güzel manzarasının karşısında olduğunu düşündü. Çocukların masum bakışlarında “iman”, karısının gözünde “aşk”, evinde ise “barış” hali hüküm sürüyordu. Bunlardan aldığı ilhamla ressam, dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmaya koyuldu. Resim bitince de tabloya şu adı verdi: – “Evim!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.