Acıbadem Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Uğur Emrah Altıparmak, göz hastalıklarının ileriki yaşlarda daha sık görüldüğüne dikkat çekerek, "Gözyaşı tabakası özellikle 40-50 yaşlarından itibaren eski özelliğini kaybetmeye başlar" dedi.
İlerleyen yaşla birlikte gözde görülen hastalıklarla ilgili bilgi sahibi olunması gerektiğini belirten Acıbadem Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Uğur Emrah Altıparmak, ileri yaşla birlikte daha sık gördüğümüz ve önlem alabileceğimiz hastalıklarla ilgili bilgiler verdi. Kornea (saydam tabaka) ve göz kuruluğu hakkında bilgi veren Altıparmak, “Kornea gözün en ön tabakasıdır. Ama aslında dış ortamla ilk temas kuran göz tabakası korneayı kaplayan gözyaşıdır. Gözyaşı tabakası özellikle 40-50 yaşlarından itibaren eski özelliğini kaybetmeye başlar. Bunu daha çok menopoz dönemindeki kadınlar hisseder. Çünkü gözyaşının bazı tabakalarını üreten salgı bezleri hormonların etkisi altındadır. Hormonal değişimler bu bezleri etkiler ve göz kuruluğu daha sık görülür. Hipertansiyon, depresyon ve alerji ilaçları gibi bazı ilaçlar da farklı mekanizmalar yoluyla göz kuruluğunu artırabilir. Bilgisayarın sık kullanımı ise göz kırpma sayısını azaltarak göz kuruluğuna neden olabilir. Göz kuruluğunun en sık bulguları gözlerde batma, yanma, kaşınma ve yabancı cisim hissidir. Tedavisi genellikle gözyaşı damlalarıdır, yetersiz kaldığı durumlarda anti-enflamatuar damlalar, uzun etkili gözyaşı jelleri veya gözyaşını gözde daha çok kalmasını sağlayan gözyaşı kanal tıkaçları gibi çözümler mevcuttur. Korneada sık görülen diğer yaşlılık bulguları da korneanın dış çevresinde beyazlaşmaya neden olan ’yaşlılık halkası (arcus senilis)’ ve gözün beyaz kısmından korneaya doğru uzanan ’kuş kanadıdır (Pterjiyum)’. Bu iki durum da uzun süreli olarak güneşin zararlı ultraviolet (UV) ışınlarına maruz kalma sonucu oluşur. Önlemenin ve geciktirmenin en kolay yolu çıplak gözle dış ortamda bulunduğumuzda UV blokajı güvenilir güneş gözlükleri kullanmaktır. Yaşlılık halkası için genellikle tedavi gerekmez ancak kuşkanadı kornea tabakasına ilerlediğinde tedavisi ameliyattır” ifadelerini kullandı.
Lens (göz merceği) ve kataraktın dikkat edilmesi gereken hastalıklar olduğuna dikkat çeken Altıparmak, “Fotoğraf makinesinde odaklamayı objektif, gözümüzde ise lens yapar. Lens genç yaşlarda daha esnek olduğundan kolaylıkla uzak ve yakın cisimleri net görebiliriz. Ancak 40’lı yaşlarda belirgin olarak uyum esnekliği azaldığından yakını görmekte zorlanmaya başlarız ve yakın gözlüklerine ihtiyaç duyarız. Buna presbiyopi adı verilir. Günümüzde presbiyopi tedavisinde yakın gözlüklerinin yerine uzak ve yakın görüşü birlikte sağlayabilen kontakt lensler de başarıyla uygulanmaktadır. Cerrahi tedavisi ise henüz başlangıç dönemindedir ve farklı tedaviler geliştirilmeye devam etmektedir. Lensin esnekliği daha da azaldığında ve lensin saydamlığı azaldığında görme de azalmaya başlar. Buna katarakt adı verilir. Kataraktın tedavisi ameliyattır. Katarakt günümüzde en çok yapılan ameliyat olma unvanını hemen her ülkede korumakta ve başarı ile uygulanmaktadır. Katarakt cerrahisi en yaygın ve başarılı olarak fakoemulsifikasyon adı verilen yöntemle gerçekleştirilmektedir. Halk arasında yanlışlıkla ’Lazerle katarakt ameliyatı’ unvanını kazanmış olan bu ameliyat, gerçekte, ses dalgalarının lensi parçalayıp sıvılaştırması ve göz içinden uzaklaştırmasına dayanır. Ameliyatın sonunda göze yapay bir mercek konur. Küçük deliklerden yapılabilmesi sayesinde iyileşme önemli ölçüde hızlanmıştır. Katarakt cerrahisinde son yıllarda gerçekleşen en önemli gelişme, uzak ve yakını bir arada görmeyi sağlayan yapay mercekler olmuştur. Bu merceklerle ameliyat sonrasında büyük oranda gözlüğe ihtiyaç duymadan günlük hayata devam etmek olanaklı hale gelmiştir. Ameliyat öncesinde gözün bu tür merceklere uygun olup olmadığının detaylı değerlendirilmesi ile uygun adayların saptanması belki de en önemli basamaktır” şeklinde konuştu.
Glokom hastalığının aslında bir görme siniri hastalığı olduğunu kaydeden Altıparmak şunları kaydetti:
“Ancak tedavisi esas olarak göz içi basıncını azaltmaya dayalı olduğu ve en önemli risk faktörlerinden birisinin yüksek göz içi sıvı basıncı olması nedeniyle ’göz tansiyonu’ hastalığı olarak da anılır. En sık görülen türleri maalesef en sessiz seyreden ve en geç bulgu verenlerdir. Görülme sıklığı 40 yaşından sonra giderek artar. Bu nedenle 40 yaşından sonra yılda bir düzenli göz muayenesi olmamızın en önemli gerekçesi kabul edilebilir. Hastalar bazı glokom türlerini gözde kızarıklık ve ağrı, bulanık görme gibi bulguları ile fark edebilir. Ancak büyük oranda muayene sırasında tesadüfen fark edilir ve fark edildiğinde ilerlemiş olabilir. Tedavi hastalığın seyrini durdurmayı ve sinir kaybını engellemeyi amaçlar. Kaybedilmiş olan sinir hücrelerinin telafisi bugün için mümkün değildir. Tedavinin belkemiği, göz içi basıncını düşüren göz damlalarıdır. Günümüzde seyrek dozlama ile etkili olan pek çok göz damlası mevcuttur. Damlalarla tedavisi mümkün olmayan Glokom türlerinde cerrahi seçenekler de uygulanmaktadır. Görme sinirinin ileri yaşlarda görülen diğer bir hastalığı da görme sinirini besleyen damarların ani tıkanması ile ortaya çıkan görme sinirinin inmesi/felcidir (iskemik optik nöropati). Bu hastalık ani ve ciddi görme kaybı ile ortaya çıkar. En sık risk faktörleri, vücutta damar sağlığını bozan hipertansiyon, şeker hastalığı, sigara kullanımı ve yüksek kolesterol seviyeleri olarak kabul edilebilir. Bazı kişilerde görme sinirinin anatomik olarak yatkınlık sağladığı da artık kabul edilmektedir. Bu hastalığın görülmesi aslında vücutta damar sağlığının genel olarak uygunsuz olduğunu ve mevcut risk faktörlerinin akılcı olarak kontrol altına alınmasını bize öğütler. Bu hastalığa benzer olarak gözü hareket ettiren kasları kontrol ettiren sinirlerin de inmesi /felci aynı risk faktörleri ve ilerlemiş yaşla birlikte daha sık görülür. Böyle bir durumda karşılaşan hastada ani başlayan çift görme hikayesi mevcuttur. Tedavi ve yaklaşım genellikle benzer olup, hastanın damar sağlığını iyileştirmeye dönük önlemler esastır.”
“Ağ tabakanın önünde bulunan jel kıvamındaki göz içi vitreus sıvısı 50’li yaşlardan itibaren daha akışkan hale gelir ve retinadan ayrılmaya başlar” diyen Altıparmak, “Bu aşamada gözde aniden ortaya çıkan ışık çakmaları, uçuşmalar gibi şikayetler olur. Bu duruma tıpta ’arka vitreus dekolmanı (göz içi sıvının yapıştığı ağ tabakadan ayrılması)’ adı verilir. Aslında tamamen fizyolojik bir durum olan arka vitre dekolmanı sıklığı yaşla birlikte artar, öyle ki 70 yaş üzeri hastaların yüzde 63’ünde mevcuttur. Bu durum tek başına tedavi gerektiren bir durum değildir ancak arka vitre dekolmanı gelişirken yüzde 10-15 oranında ağ tabakada yırtık oluşabilir. Ağ tabaka yırtıkları zamanında yakalanırsa lazer ile kolaylıkla tedavi edilebilir. Bazı yırtıklar ağ tabakanın ayrılması (retina dekolmanı) açısından risk yaratabilirler. Bu nedenle gözde uçuşmalar, ışık çakmaları olan hastaların ağ tabakalarının detaylı değerlendirilmesi için göz hekimine müracaatı yerinde olacaktır. Benzer bir durum göze darbe gelmesi ile de ortaya çıkabilir ve ortaya çıkan ağ tabakası yırtıklarına yaklaşım benzerdir. Halk arasında ’sarı nokta hastalığı’ olarak bilinen ’senil (yaşlılığa bağlı) maküla dejenerasyonu’ da sıklığı ilerleyen yaşla artan bir rahatsızlıktır. Hastalığın altında yatan esas problem, metabolik olarak çok aktif olan ağ tabakanın atıklarını temizleyen retina pigment epitel tabakasının artık bu işi eskisi kadar iyi yapamaması ve görme keskinliğinden sorumlu olan ve içerdiği özel pigmentler nedeniyle sarı nokta adını alan ağ tabaka bölgesinde oluşan hasardır. Sarı Nokta Hastalığı ilerleyen yaşla birlikte daha sık görülür; gelişmiş toplumlarda 50 yaş üzeri görme kaybının en sık nedenidir. 65-75 yaş arası toplumda yüzde 6.4, 75 yaş üzeri popülasyonda yüzde 19.7 görüldüğünü bildiren yayınlar vardır. Sarı nokta hastalığı ’kuru (istenmeyen yeni damarların gelişmediği) tip’ ve ’yaş (istenmeyen damarların geliştiği) tip’ olarak iki ana gruba ayrılır. Kuru tip sarı nokta hastalığının tedavisinde lutein, zeaksantin gibi sarı noktada bulunan pigmentlere ek olarak, E ve C vitaminleri ve çinko, bakır gibi anti-oksidan mineralleri içeren özel vitamin-mineral hapları kullanılır. Bu tedavi ile hastalığın seyrinin yavaşlatıldığını gösteren önemli çalışmalar mevcuttur. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise istenmeyen damarları gerileten göz içi ilaç enjeksiyonları bugün için en etkin tedavi yöntemidir. Her iki tür sarı nokta hastalığını önlemek için dengeli ve sağlıklı beslenme, sigaradan uzak yaşam, UV’den korunmak için güneş gözlüğü takılması da önerilerimiz arasındadır" diye konuştu.
Kaynak: IHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.