Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış, gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler
hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki, mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş..) dediler.
Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım O’na. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde.
– Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi. Devamını Okumak için Lütfen sonraki sayfaya geçiniz..