Ev Telefonum yine acı acı çalmaya başladı. Telefonu açmak istemiyordum, biliyordum ki yine karşıma o çıkacaktı. O diyorum çünkü tanımıyordum kendisini. İlk başlarda pis bir sapık diye düşünmüş, bir süre sonra vazgeçer demiştim.
Telefonu açtığımda hiç ses çıkarmıyor, sadece dinliyordu. Bir müddet sonra, vazgeçmesi için bağırıp çağırmaya başladım. Sonra sesimi iyice yükselttim, hatta hiç âdetim olmamasına rağmen küfür bile etmiştim. Birkaç gün sonra yine başlamıştı. Hep belli saatlerde arıyordu. Sabah saat 07:35’de ilk aramasını yapar sonra öğle vakti 12:05’de ikinci aramasını yapar ve akşam 20:05’de son olarak da 11:35’de arayıp günü bitirirdi. Artık dayanamayacağım diye bu almış olduğum hattı kapatmayı düşünmeye başlamıştım ki, o gün sabah yine telefon çaldı.Ben de son defa ne de olsa, diye telefonu açtım. “Sen kazandın” dedim. “Artık pes ediyorum. Bugün telefon hattımı kapatacağım” dedim. Hala ses vermiyordu ki derinlerden bir hıçkırık sesi duydum. Sonra avizeye kulağımı iyice dayadım inceden bir ağlama sesi işitiyordum.
Emin olduktan sonra şaşkınlık ve uzun bir süredir sesini bile duymadığım bu kişiye kendiliğinden oluşan bir acıma hissiyle ne oldu diye sordum. Sonra sesi yine duyulmaz oldu ve bir müddet sonra telefon kapandı. Merak duygusu ile, telefon hattını kapatmayı bir süre ertelemeye karar verdim. Ne de olsa bana zararı yoktu. Aslında telefonunda bana pek bir faydası da yoktu. Bayramda seyranda bir iki kişi ararsa ne ala, onun haricinde tamamen yalnızdım. Yalnızlığımdan kurtulmak için telefonu almıştım ama değişen hiçbir şey yoktu. Çocuklarım sadece bayramlarda arıyor o da birkaç dakika bile sürmeden kapatıyorlardı. Birde bu sessiz arkadaşım vardı. Sonra anladım ki ben, aslında bu sessiz arayışlar ile beni rahatsız eden kişiyi kendime dost edinmiştim. Öğle vakti tekrar arayacaktı biliyordum ama bu sefer ona kızmayacaktım.
Telefon çalınca gayet normal bir ses ile Alo dedim. Sonra da sanki aynı kişi olduğunu bilmiyor muşçasına kimsiniz diye sordum ve AAA sen misim benim can dostum Ayşecim nasılsın görüşmeyeli dedim. Karşımdaki şaşırmış olacak ki telefonu düşürdü, bunu kulağımı yırtarcasına gelen telefonun düşme seslerinden anladım. Telefonu yine eline aldı ama hala sessizdi. Bende devam ettim. Karşımda sanki benim eski arkadaşlarımdan Ayşe varmış gibi davranmaya devam ettim. Ayşe’ye dakikalarca bugünlerde neler yaptığımdan hastalıklarımdan vesaire anlattım durdum. Karşımdaki telefonu hala kapatmamıştı dinliyordu. Ben ise neyse Ayşe ocak da yemeğim var sonra görüşürüz dedim. Daha sonraki aramalarında da ben telefonu açar açmaz anlatmaya başlıyordum, bazen aynı şeyleri tekrarladığım da oluyordu ama karşımdaki sabırla dinliyordu ve hiç lafımı bölmüyordu. Artık durum değişmiş ve sabırla saatin gelmesini ben beklemeye başlamıştım. Eşim dostum olmuştu bu arkadaş.
Arada sırada da karşımdaki konuşsa çok daha mutlu olacaktım ama buda benim sıradan ve yalnız hayatıma bir renk katmıştı. Yine bir gün aradığında telefonu açtım ama artık bu oyunda sıkmaya başlamıştı ve yalvarmaya başladım karşımdakine, lütfen ne olursun bir kelime olsun sen de konuş diyordum. Kimsin neden beni arıyorsun, biliyorum kötü niyetli olmadığını, ama bunu bana neden yapıyorsun. O an şok oldum çünkü karşımdaki kişi ilk defa ses vermişti ve bana ANNE demişti. Kısa bir süre sonra da ağlamaya başlamıştı, hem de hıçkıra hıçkıra bana sürekli anne diyordu ne olur beni affet. Elbette ki benim çocuğum değildi, ancak neden böyle dediğini anlatmaya başladı. Boğazında düğüm düğüm olmuş kelimeleri zorla çıkarttığı için, onu anlamakta zorlanıyordum. Bir müddet sonra sakinleştiğinde karşılıklı konuşmaya başladık. Kusura bakmayın diye söze başladı bunca zamandır sizi rahatsız ettim demişti.
Meğer bu telefon numarası daha önce annesinin numarasıymış, yaklaşık 3 yıl önce kaybetmiş annesini. Evlendikten sonra annesinin yanından ayrılmış ve kocasıyla özgürlüğün tadını çıkardığını düşünüyormuş. Bundan sonra ise annesi her gün defalarca günde 4 defa aramış. O zaten bu ilgiden sıkılmış ve doğup büyüdüğü evden kurtulduğunu düşündüğü için Annesini hiç ziyarete gitmemiş. Hatta zaten her gün annesi onu aradığından, onu bir defa olsun arama zahmetine bile girmemiş. Oysa annesi bıkmadan usanmadan her gün sabahları arar, ona günaydın demeden gününe başlamazmış. Öğlenleri hal hatırını sorar, akşamları gününün nasıl geçtiğini sorar, geceleri de iyi geceler benim güzel kızım Ayşecim dermiş. Ta ki 3 sene öncesine kadar. O gün telefon çalmamış.
Ayşe ise bu işe hiç aldırış etmeden oh nihayet artık vazgeçti diye düşünmüş. Ertesi gün ise yine sabah telefon çalmayınca meraklanmış ama annesine dönüş yapmamış. Öğle vakti geldiğinde bu sefer ters bir şeyler olduğunu anlamış ve ilk defa o telefonu çaldırmış ancak telefonu açan olmamış. Daha sonraki gün tam ziyaretine gitmeyi düşündüğü için evinden çıkacakken, telefon çalmış bu sefer koşarak telefonu açmış ama dünyası başına yıkılmasına sebep olan şeyi, annesinin komşuları ona söylemiş. Maalesef annesi evinde ölü bulunmuş. Artık telefon çalmayınca, gerçekten yalnızlığı yaşamaya başladığında annesinin kıymetini anlamış.O her ne olursa olsun annesinin prensesi, annesinin bir tanesi, onun her daim ufacık bir bebeği olduğunu telefondan dahi olsa arkasında birilerinin olduğu duygularını daima yaşatan annesinin kıymetini çok geç anlamış ve annesinin her gün aradığı saatlerde çalmayacağını bildiği halde telefonun başında bekler olmuş. Bir gün istemsizce annesinin numarasını arayınca karşısına ben çıkmışım ve benim sesimi annesinin sesine benzettiği için annesine olan özlemle annesinin aradığı saatler den tam 5 dakika sonra telefonu aramaya devam etmiş…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.